

Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), düşünceler, duygular ve davranışlar arasındaki ilişkiye odaklanan, bilimsel temelli bir yöntemdir. Bu yaklaşıma göre, yaşadığımız duygusal sıkıntılar çoğu zaman olaylardan değil, olaylara yüklediğimiz anlamlardan kaynaklanır.
Yani aynı olayı iki kişi yaşadığında, onu farklı yorumladıkları için duygusal tepkileri de farklı olur. BDT’nin amacı, kişinin olumsuz düşünce kalıplarını fark etmesine ve bunları yeniden yapılandırmasına yardımcı olmaktır.
Düşünceler değişir → Duygular değişir → Davranışlar değişir.
Bu nedenle BDT, kısa sürede etkili sonuçlar vermesiyle bilimsel olarak en çok desteklenen terapi yöntemlerinden biridir.
Bilişsel Davranışçı Terapi, birçok psikolojik rahatsızlıkta etkinliği kanıtlanmış bir yaklaşımdır. En sık uygulandığı durumlar şunlardır:
Ayrıca BDT, günlük yaşamda sık görülen “mükemmeliyetçilik”, “karar verememe”, “onay ihtiyacı” gibi düşünce temelli sorunlarda da oldukça etkilidir.
Terapi süreci genellikle 10–20 seans arasında sürer, ancak her bireyin ihtiyacı farklıdır. BDT’nin yapılandırılmış bir yapısı vardır; seanslar planlı, hedef odaklı ve ölçülebilir ilerler.
Bilişsel Davranışçı Terapi, psikoloji alanında en çok araştırılan terapi yaklaşımıdır. Yapılan meta-analizler, BDT’nin hem bireysel hem grup terapilerinde yüksek başarı oranına sahip olduğunu göstermektedir.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) ve Avrupa Psikoterapi Derneği (EAP) tarafından da etkinliği bilimsel olarak onaylanmış terapi yöntemleri arasında yer almaktadır.
BDT’nin avantajları:
Terapi süreci ilerledikçe kişi, düşünce ve duygularının farkına varmaya başlar. Zihninde sürekli dönüp duran olumsuz senaryolar azalır. Kendine yönelik suçluluk, yetersizlik veya çaresizlik düşüncelerinin yerini daha gerçekçi ve destekleyici iç konuşmalar alır.
BDT sonrasında danışanlar genellikle şunları belirtir:
“Artık duygularımın beni yönetmesine izin vermiyorum.”
“Olaylara daha sakin yaklaşabiliyorum.”
“Kendimi daha net ifade edebiliyorum.”
Bu değişim, sadece düşünce düzeyinde değil; bedensel rahatlama, sosyal ilişkilerde iyileşme ve genel yaşam doyumu artışı olarak da hissedilir.